1775 yılında bir posta arabası, içinde muhafız ve yolcularla, karlara batıp çıkarak Dover’e doğru ilerliyordu. Muhafız, bir eli tetikte, bir eli silâh sandığının üstünde, karlı gecenin korkunç sessizliğini dinliyordu. O yıllarda posta arabalarının soyulması görülmemiş işlerden değildi. O kadar ki, yolcular bile birbirlerine kuşkuyla bakarlar, konuşmazlardı. Çünkü içlerinden birinin soyguncu ya da soyguncu yardımcısı olması mümkündü.
Yolculardan Jarvis Lorry, İngiltere’nin en eski bankalarından birinin yaşlı memuruydu. Uzun yoldan yorulmuş, başını arkaya dayamıştı. Ne zaman dalsa, korkunç düşler içinde çırpınıyor, uyanır uyanmaz bir daha uyumamaya çalışıyor, yine de yorgunluk ve uyku ağır basıyordu. Jarvis Lorry bir ölüyü diriltmeye gidiyordu ve ne yaparsa yapsın, on sekiz yıldır ölü olan bir adamla karşılaşacağını aklından çıkaramıyordu.
Gözlerini kapar kapamaz bir yığın hayal gözlerinin önünde dansetmeye başlıyordu. Bu hayallerden hangisinin dostu olduğu Devamını Göster